Rehberlik

Eğitimde Hurafe Nasihatler

 

                    EĞİTİMDE HURAFE NASİHATLER

           Hurafelerin ortaya çıkışında yalan ve yanlışların olduğu bilinirken zamanımızdaki birçok eğitim hurafesinde maalesef yanlış olduğu da bilinemiyor. Çünkü yıllardır söylene gelmiş ve doğrudur diye inanılmış.

           Başarı ödülü almış birisine sorarlar: “Başarını kime borçlusun?” diye. Soranların beklentisi “falanca öğretmenim, filanca danışmanım” iken “ Annem” cevabını alınca şaşırırlar. “Annem, çünkü bütün çocuklar okuldan eve geldiklerinde annelerinin sorusu, bugün öğretmenin sorduğu sorulara cevap verebildin mi iken benim annemin her günkü sorusu, evladım bugün öğretmenine soru sorabildin mi? idi” der.

        Yanlış  nasihatler önce aile çevresine sirayet eder. Aile çevresinde görülen söz ve davranışlar kişi tarafından zamanla benimsenir. Hani bir söz vardır :  “Anasının çıktığı dala kızı salıncak kurar.”  Hurafe nasihatlerin özünde korku, endişe ve cehalet yatar. Yetiştirdiği çocuklarının geleceğini şekillendirme konusunda korku, endişe yaşayan ve ne yapacağı hakkında bilgisi olmayan aileler ve eğitimciler bu eğitim hurafelerinden hemen etkilenirler. Bu manada mesela rekabet iyidir-her zaman kazandırır, sevdiğimi anlamasın çocuk şımarmasın, yıldızları hedef göstereyim ki ağacın başına zaten çıkar, çok yorulmasın, zorlanmasın daha küçük, sadece zekiler başarılı olur, ceza olmadan eğitim olmaz, çok hareketli çocuk hiperaktiftir, ödevini bitirirsen bilgisayar oynayabilirsin, gençtir büyüyünce akıllanır, üniversiteyi hele bir kazan gerisi kolay gibi söz ve davranışlar, düzeltilmesi ve değiştirilmesi icap eden eğitim hurafeleridir.

           Her çocuk özeldir. Kesip biçtiğiniz her elbise her çocuğa olmaz. Çocuğu başkalarıyla kıyaslamak onun şahsına has hususiyetlerini göz ardı etmek demektir. Çocuk kıyaslanacak ise kendisiyle, dünkü hali ile kıyaslanmalıdır ki gelişmeyi devam ettirebilsin. Her çocuk birinci olmayabilir ama dünden daha iyi olma çabasına sahip olabilir. Üstelik yapılan araştırmalara bakıldığında her daim rekabete alıştırılan çocuklar aşırı hırslı, kanaatsiz, bencil ve hesapsız olabiliyorlar. Burada kastettiğimiz yanlış,  çocukların kıyaslanmasıdır. Alanında başarılı olmuş, ahlak ve şahsiyet sahibi kişilerin arkadaşlarının misal gösterilmesi yanlış değildir.   “Bir Ahmet’e bir kendine bak” demek yerine, “senin de Ahmet gibi doğru söylemen, derslerine çalışman, verilen vazifeleri zamanında yapman benim hoşuma giderdi.” diyerek davranış odaklı rol model gösterilmesidir.

         “Ödevini yaparsan bilgisayar oynayabilirsin.”dediğimiz çocuklarımız, dersleri oyuna karşı araç olarak kullanmaya başlıyor ve önem sırasında oyun dersin  önüne  geçiveriyor. Ödev verilmekten maksat,  günlük derslerin tekrarı olmakla birlikte çocuğa sorumluluk kazandırmaktır. Ödül ile iş yaptırılırsa zaten yapması ve alışması icap eden ödevini sorumluluk olarak görmekten vazgeçecektir. Yapmadığı zaman ceza vermek de doğru bildiğimiz yanlışlardandır. Çünkü ödev yapmamayı meşrulaştırır. “Ödevimi yapasım yok, ne yapayım bugün de bilgisayarla oynamayıveririm.”  gibi fasit bir kıyaslamaya giderek kendince müspet bir netice de çıkarabilir.

      Akıl ile zeka benzer olmakla her akıllı zeki, her zeki de akıllı olamayabilir. Ancak “Sadık dostun nasihati acıdır.” sözü bana babamın şu sözünü hatırlatır: “Oğlum zeki arkadaşın bir okumada anlarsa sen anlamak için üç oku, beş oku, hatta yılma on kez oku. Anlamayı kafana koymuşsan çok çalışırsın anlarsın.”babamın bu sözleri ilk başlarda: “Babam bana sen zeki değilsin ne yapalım diyor” gibi anlasam da sonradan:  “Başarının ilk şartı zekâ değil gayret etmek ve azimdir.” dersini vermeye çalıştığını anlayınca rahatladım.

     Çocuk gerçekten zekiyse ve başarısının sırrı başkaları tarafından zekâsına bağlanmışsa, çalışmayı değil de zekasını ön plana koyuyor. Bu zeki vasfını etiketini kaybetmemek için başarısız olma ihtimali olan işlerden kaçar risk almaz.  Çalışma disiplininden uzak kalır. Eğitiminin ilerleyen yıllarında zekanın tek başına yeterli olamayacağını anladığında ise çalışma disiplinine sahip olamadığından iş işten geçmiş oluyor. Onun için çocuklarımıza zekanın değil çalışmanın daha önemli olduğunu, başarısız olursa daha çok çalışarak başarılı olabileceğini anlatmamız işin doğrusudur.

            Çok eleştirmek terbiye etmek değildir. Ancak davranışlarını değil onların kişiliklerini eleştirmek; tembel, beceriksiz, yaramaz vs. gibi etiketlemek terbiye değil, aksine onlara nasıl olması gerektiği konusunda menfi yol göstermek demektir. Yapılan yanlışlarında zorlayarak problem odaklı konuşmak yerine sebeplerini araştırarak çözüm odaklı konuşmak netice veriyor.

   Son olarak konuşmamızı  Fuzuli’nin   : “Kemal-i cehl ile dava-yı irfan eylemek olmaz.”sözü ile bağlayacak olursak; cahil kişiden gelen nasihatle irfan yolu bulmak mümkün değildir.